Bir
önceki yazımda size Topkapı Sarayı’nda bulunan hazineyi satmaya çalışıp, neyse
ki satamayıp, nasıl elimizde kaldığını anlatmıştım. Fakat iş burada kalmamış ve
aralarında Kaşıkçı elmasının da bulunduğu o çok değerli hazineyi çeşitli
kasalara koymuş, sonrasında da tam 24 sene boyunca unutmuşuz!...
1927 senesinde, yapılan satış görüşmeleri sırasında
aralarında Kaşıkçı elmasının da dahil olduğu hazine, detaylıca listesi
çıkartılıp Ankara’ya gönderilir. O sırada Müzeler Umum Müdürü olarak görev
yapan Halil Ethem Bey, yapılmaya çalışılan nakile itiraz eder fakat sözünü geçiremediği
için en sonunda görevinden istifa eder. Çıkarılan listeyi de o dönemin Meclis
Başkanı olan Abdülhalik Bey imzalamış, hazine de kimi tek kimi üç kimi de dört
anahtar ile açılan kasalara yerleştirilmişti.
Savaşta ilk iş hazineleri saklamaktır
Dünyada, özellikle de Avrupa’da bir gelenek vardır; eğer
ülkeniz tehdit altındaysa, hazineyi başka şehirlere götürüp saklarsınız.
Almanya tarafından işgale uğrayan Fransa’nın ilk yaptığı iş, koşa koşa gidip
hazinesini farklı şehirlere saklamak olmuştur. Bununla da gayet iyi
yapmışlardır zira o hazine Nazi Almanya’sı tarafından ele geçirilmiş olsaydı,
çok büyük ihtimalle taşlar satılır, madenler de eritilirdi. Bizde de benzer bir
durum olmuş, Birinci Dünya Savaşı sonrasında dört küsür sene boyunca işgal
altında kalan İstanbul nihayet kurtarıldığında, şehre ilk giren Refet Paşa ve
ordusunun en önce yaptığı iş Topkapı Sarayı’nı kuşatmak ve hazineyi güvence
altına almak olmuştu.
İşte belki bu yukarıdaki sebeplerden, belki de tamamen
sonradan başa geçenlerin ihmalinden dolayı kasalarda saklı tutulan hazine
unutulmuş ve ancak tam 24 sene sonra hatıra gelmişti. Zira biliyoruz ki ikinci
dünya savaşı sırasında, İstanbul’da sarayda kalmış olan son birkaç parça
mücevher de Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde, özellikle de Niğde gibi
şehirlerde mağaralara saklanmıştı.
Açılamayan kasalar hadisesi
1951 senesinin baharına gelindiğinde ise çoğunluğu maliyede
olmak üzere Meclis ve Merkez Bankası dahil olmak üzere bazı devlet kurumlarında
eski kasalar olduğu keşfedilir. Kasalar keşfedilir ama çok büyük bir problem
vardır; kasalar açılamamaktadır zira kasa anahtarları aradan geçen çeyrek
asırdan sonra kaybolmuştur ve nerede oldukları da bilinmemektedir!
Ortalık birbirine girer ve eskiden bu olayla ilgilenmiş
bütün memurlar aranır; fakat aradan geçen 24 sene sonunda birçok memur
ölmüştür. Olayın içinde bulunan birkaç memur bulunur ve birkaç kasanın anahtarı
nihayet bulunur. 5 Mayıs tarihinde de ilk kasanın açılması kararlaştırılır ve
Maliye Bakalanlığı’ndaki ilk kasa büyük bir heyet önünde açılır. İçinden çıkanlar
ise hayret vericidir: Sultan Abdülmecid’in murassa sorgucu, Abdülaziz’in gayet
iri taşlarla bezenmiş yakut bir yüzüğü, gayet şık murassa bir taç ve onlarca
kıymetli taş ile yine kıymetli mücevherlerle bezeli eşyalar ile yemek
takımları..
Çilingir çağırın
Maliye ve Meclis’de bulunan diğer kasaların da açılmasından
sonra sıra Merkez Bankası’nda bulunan kasanın açılması için birkaç gün sonraya
planlar yapılır ve 7 veya 8 Mayıs sabahı, içinde dönemin Meclis Başkanı Refik
Koraltan, Maliye ve Adalet Bakanları, Sayıştay ve Danıştay Başkanları, Demokrat
Parti Meclis Grubu Başkanı, Başbakan Yardımcısı, Hazine Gelirler ve Milli Emlak
Müdürleri ve bazı milletvekillerinden oluşan devasa bir heyet huzurunda
açılmaya çalışılır ama kasa açılamaz zira elde bulunan anahtarlar bu kasaya
uymamaktadır. Hemen bir çilingir çağırılır, zabıt eşliğinde çilingir dener
fakat kasayı da açamaz; en son oksijen kaynağı ile kasayı keserek açmaya
çalışırlar fakat biraz zorlamaya rağmen açılmaz ve içinde de ne olduğu
bilinmediğinden zarar vermemek adına o şekilde bırakılır.
Bunun üzerine Ankara’da büyük bir koşuşturmaca başlar ve
kayıp anahtar aranır; sonunda bir oda içindeki eski bir masanın kilitli olan
çekmece gözü kırılarak o kayıp anahtar da bulur ve son kalan kasa da bu şekilde
açılır. Bu esnada da bu nasıl bir iş, nasıl bir ihmalkarlıktır diyerek dönemin
Diyarbakır Milletvekili Nazım Önen de bir soru önergesi verir.
Bütün bu koşuşturmacadan son 27 Mayıs sabahı, son kalan kasa
da açılır ve kasanın içinden kasa kasa çok değerli mücevherat çıkmıştır fakat
yanında ufak bir gözde ise bir başka anahtar daha bulunur. Bu anahtar ile de
üst kattaki gizli başka bir kasa daha bulunup açılır ve Kaşıkçı elması, oldukça
değerli meşhur inci bir tesbih, üç küsür kiloluk zümrüt taşı, yine padişahlara
ait meşhur ve oldukça büyük taşlı bir yüzük gibi son derece değerli olan hazine
nihayet tamamen bulunur ve sonradan ait olduğu yere, yani Topkapı Sarayı’na
götürülmek üzere korunması amacıyla Meclis sığınağına indirilir.
Yaklaşık 10 sene sonra da, 1960’lı yıllarda yeniden
sergilenmeye başlanmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönder